Havaların olağan
dışı güzelliğinden mütevellit, şimdi drama çekilmez diyerek başladığımız kaliteli
romantik/komedi arayışına, son yıllarda hepsinin sanki aynı formülle
yazılmışçasına benzer ve tanıdık (botokslu) yüzlerle dolu olduğuna kanaat
getirip son verdik. Uzun zamandır listemde olan ve bugün ne izlesek
oylamalarında bir şekilde kenarda köşede kalmayı becermiş, orjinal ismiyle "Et
maintenant on va où?", Türkçesiyle “Peki şimdi nereye?” olan 2011 yapımı Nadine
Labaki filminde karar kıldık. Yönetmenin tarzını anlamak için 2007’de çektiği
ve uluslararası arenada ismini duyuran “Sukkar Banat/Karamel”filmini bu filmden
önce izlemek istesem de bir türlü kısmet olmadı. Genç (ve oldukça güzel)
Lübnanlı yönetmen hikayelerinde, kadınların sosyal hayat üzerindeki etkilerini
muzip bir dille işlemeyi ve filmlerinde şahsen boy göstermeyi seviyor.
"Et maintenant
on va où?" tür olarak komedi drama, ve bu iki zıt öğeyi iç içe, ustaca işleyişiyle
takdiri hak ediyor. Aslında, “Peki şimdi ne halt edeceğiz?” filmin ismi için
daha doğru bir tercüme. Film boyunca da yenen türlü türlü haltları izliyoruz
zaten. Kadınların, hiç de edilgen olmadıkları, erkeklerin bir anlık
düşüncesizliklerinin kadınların ömür boyu dramlarına dönüştüğü -kuru- bir
toprakta, hayatta en az hasarla kalma çabaları filmin komedi unsurunu
oluşturuyor. Film, bir köyde yas kıyafetlerine bürünmüş kadınların mezarlıktaki
danslarıyla açılıyor, öyle ki bu köyde bir sevdiğini kaybetmemiş kadın yok
gibi. Dikkatli bakınca, birbirlerine kenetlenmiş bu kadınlarının kimisinin
Müslüman, kimisinin de Hristiyan olduğunu görüyoruz: işte bu da hikayenin temel
taşını oluşturuyor. Filmin en büyük artısı bu düaliteyi son derece tarafsız bir
dille ele alışı. Kavganın ve kardeşliğin çok ince bir çizgiyle ayrılmış olduğu
bu köyde, kanı kaynayan delikanlıları ve intikam isteyen orta yaşlı amcaları
tutma görevi kadınlara düşüyor. İnce zekaları, öngörüleri ve ilahi işaretlerle!
örgütlenen bu zavallı ama güçlü kadınların hikayesini keyifle izlemek de bize.
Filmin başında köy
halkının isteyince birbirleriyle çok da iyi geçinebildiğini tanıdık bir
televizyon sahnesiyle görüyoruz. Bu benzerliği, burada Vizontele’den esinlenme
olduğuna değil, bu coğrafyalarda yaşananların benzer olmasına yoruyorum.
Nitekim, bu hikayeyi alıp, din çekişmelerini mezhep ya da ırka çevirip rahatça
bir Doğu Anadolu köyüne uyarlayabilirsiniz. Çocuklarına “anneciğim” diye
seslenen, hamarat, çalışkan ve cefakar kadınlar sadece Lübnan’a özgü değil.
Barış adına kendi önceliklerini ve acılarını unutarak bir araya gelen bu
kadınların film boyunca giriştikleri birbirinden yaratıcı “unutturma” çabaları
ve en önemli değerleri olan komşuluğu koruma yolunda din adamlarını da
saflarına çekip attıkları adımlar bir bardak çay ve humus eşliğinde
seyredilesi.
Labaki’nin
senaryosunu Rodney Al Haddid ve Thomas Bidegain
ile birlikte kaleme aldığı film oskar alamasa da Toronto Uluslararası Film
Festivali’nde “People’s Choice” (“Halkın Seçimi”) ödülünü kazandı. Her ne kadar
türlerinin arasında adı geçmese de filmin öteki bir artısı müzikal
karakteristiği. Yumuşak bir Arapça’yla seslendirilmiş melodik şarkılar ve göze
batmayan koreografiler filmle büyük bir uyum içerisinde. Özellikle haşhaşlı
şarkı kişisel favorim. Bu filmi izleyince Nabaki’nin bu Eylül’de sinemalara
gelecek yeni filmi “Rock the Casbah”ı dört gözle bekleyeceğinize garanti
veriyorum.
Yönetmen: Nadine Labaki
Oyuncular: Claude Baz
Moussawbaa, Leyla Hakim,
Nadine Labaki
IMDb Linki: http://www.imdb.com/title/tt1772424/
